"Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır." Eflatun
31 Mart 2011 Perşembe
İnsan nasıl sapıklaşır? Çözüm nedir?
Sapık haberleri ve sapık cinayetleri medyada fazlasıyla yer almaya başlayınca, insan canlısının “nasıl” sapıklaştığını kendi penceremden yazmadan geçemedim. Merak edip okumak isteyenler için hemen başlayalım.
İnsanlar neden sapıklaşır? Çünkü çeşitli büyüme sorunlarıyla ihmale uğrarlar. Adam yerine konmazlar. Sevgi görmezler. Duygusal çatışmaların ortasında, ilişkisel yozlaşmalar yaşarlar. Üzerine bir de rahat rahat suç işleyebilecekleri ortamları bulunca…!
…
Günümüzde bebeklerin dünyaya ‘tertemiz bir sayfa’ olarak geldiği, hayat içinde şekillenip bozulduğu iddiası çoktan çöpe atıldı bile. Anne karnındaki duygusal/fiziksel gelişimine dikkat edilmediğinde ‘buruşturulmuş kağıtlar’ şeklinde dünyaya geldiklerini biliyoruz. Buna anne/baba arasındaki uyum, çocuk yetiştirme usullerimiz ve içinde bulunduğumuz çevrenin etkilerini ekleyince işler biraz daha karmaşıklaşıyor. Peki, ne yapıyoruz da yaratılmışların en şereflisi insan, aşağılıkların en aşağısı haline gelebiliyor?
Çözüm nedir?
“Kısasta hayat vardır.” diyor Allah(cc). Bu ayet, Hz.Adem’den bugüne; bugünden kıyamete kadar yapılmış en güzel tespitlerden birisidir. Çünkü hayırda yarışan, barışçıl, iyi insanlar için sorun olmayan bir durumu temsil ediyor. Biliyoruz ki ağır cezalar, sakıncalı iş yapan kişileri caydırmak içindir. İyi insanların ağır cezalarla zerre sorunu olmaz.
Ayeti irdeleyecek olursak aşağıdaki gibi bir tablo çıkıyor karşımıza:
İnsanda, canlılığını devam ettirebilmesi için fiziksel ihtiyaçlar (nefes almak, yemek, su içmek, tuvalete çıkmak ve uyumak) ve içgüdüsel davranışlar (mal edinme, güçlü bir şeye sığınma ve şehvet) vardır.
Fiziksel ihtiyaçlarımızı aklımızın bize verdiği doğal ve olağan yollardan karşılarız. Karşılamazsak, canlılığımızı devam ettiremez, ölürüz.
İçgüdüsel ihtiyaçlarımıza gelince; bunların doyurulmasının yanında disipline edilmesine gerek vardır. Yani mal edinmek istiyorum diye önümüze gelenin malını gasp edemeyiz. Veya şehvet duygularımızı bastırmak için komşularımızın çocuklarını evimize alıp canlarına kıyamayız. Tam da burada dünya görüşü dediğimiz ideolojiler devreye girer. İnsanın dünya görüşü neyse, seçimlerini bu inanı sisteminin kriterlerine göre ayarlar. Kişi bu ayarlamayı yapamıyorsa devlet devreye girer, insanlar arasındaki suistimali engellemenin yollarını bulur. Birinin hakkını ötekine karşı korumak için ne gerekiyorsa yapar. Vatandaşının can ve mal güvenliğini garanti altına alır. Anne/babaların bayramları(!) burunlarından gelmesin diye düzgün yasalar çıkarır.
Demek oluyor ki içgüdülerin ortadan kaldırılması mümkün değildir; fakat eğitilmesi gerekir. Eğitim işini ise inandığımız düşünce sistemi yapar. Kişinin kendi içi denetim mekanizması bunu düzenleyemiyorsa, devletin düzgün işleyen sistemi bu konuda devreye girer.
Şimdi… anlaşılan o ki; sosyal/hukuki kurallar, bireysel içgüdülerimizi düzenlememiz için iyi bir vesiledir. Emniyet kemeri takmıyorsa, ailesiyle yolculuğa çıkamayacağını bilen çocuk, mutlak olarak kemerini bağlar. Nitekim yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız bilirler, cezai müeyyideler nedeniyle çocuklarını bu konuda gayet güzel disipline etmişlerdir. Gerçi ülkemize tatile gelince kurallar hemen ihlale uğruyor ama neyse. Ve niye acaba?
İçgüdülerin iki önemli özelliği vardır sevgili okurlar! Birincisi sürekliliktir. İkincisi ise yerine başka bir şey koyma eğilimi.
Eğer bir insanın içgüdüsel eğilimleri sapıtmaya başlamışsa, muhtemelen sapıtmaya devam edecek demektir. Tedbiri alınmalıdır. Ki bu durumda ikinci özellik devreye girmek zorundadır. Yani kişi, başına gelecekleri bildiği (yani kısas müessesesi işleyeceği) için içgüdülerine yenilmeyecek, içgüdüsel ihtiyaçlarının farkına vararak, bunları farklı şekillerde doyurmaya başlayacaktır. Örneğin çocuk pornosu istiyorsa ve başına gelecekleri biliyorsa, bol bol yemek yiyerek duygusal açlığını, nesnel tokluğa çevirmeye çalışacaktır. Bence mahsuru yok. Kendi bedenini şişmanlatsın! Ama etrafta cıvıl cıvıl koşup oynaması gereken masum yavruları, iğrenç emellerine alet etmesin!
Özetle kısas uzaktan bakınca birilerinin itiraz ettiği, ama bizi yaratan yaratıcının bizler için tavsiye ettiği ve bu tavsiyede ciddi hikmetlerin bulunduğu harika bir yöntemdir.
…
Endişelenen, ağır cezalar gelecekmiş diye kaygılananlardan olmaya başlamışsak...
Danışman Psikolog & Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu
Kaynak:www.facebook.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
lütfen yorumunuzu buraya yazınız .