19 Kasım 2010 Cuma

MÜKEMMELLİK ERDEMİ

Maggie, yıl ortasında sehir merkezinde yasayan
yoksul öğrencilerin okuduğu bir sınıfa atandı.
Müdürün tüm söylediği, önceki öğretmenin sınıfı
aniden bıraktığı ve bu sınıftakilerin “özel” öğrenciler
olduklarıydı. Sınıfa girdiğinde korkunç bir manzarayla
karsılastı: Öğrencilerin kağıtları tükürükle
ıslatıp yaptıkları toplar havada uçusuyordu, öğrenciler
ayaklarını sıralarının üzerine koymuslardı, sınıfta
kulakları sağır eden bir gürültü vardı. Maggie
kürsüye gidip yoklama defterini açtı. Yoklama listesinde
her ismin yanında 140 ile 160 arasında
numaralar vardı. Kendi kendine “Çocukların bu
kadar hareketli olmaları normal, zeka katsayılarına
bakılırsa hepsi de üstün zekâlı” diye düsündü. Gülümsedi
ve onları sessiz olmaya davet etti.
Baslarda öğrenciler ödevlerini yapmıyorlardı,
teslim ettikleri ödevler de aceleyle ve üstünkörü
yapılmıs oluyordu. Maggie çocuklara doğustan gelen
mükemmelliklerinden, ne kadar yetenekli olduklarından
söz etti ve onlardan her zaman en iyiyi
beklediğini söyledi. Öğrencilere, Tanrının onlara
verdiği istisnai zekâyı kullanma sorumluluklarını
hiç durmadan anımsattı.
Sınıfın durumu değismeye basladı. Çocuklar
daha dik oturuyor, azimle çalısıyorlardı. Yaptıkları
ödevler, yaratıcı, özgün ve her seyiyle doğruydu.
Bir gün müdür sınıfın yanından geçerken sans eseri
içeri baktı. Öğrencilerin pür dikkat kompozisyon
yazdıklarını gördü.
Daha sonra Maggie’yi odasına çağırdı. “O çocuklara
ne yaptınız?” diye sordu. “Notları bütün sınıflardan
daha yüksek.”
Maggie “Bu çok normal. Onlar zaten zeki çocuklar
değiller mi?” dedi.
Müdür “Zeki mi? Hayır. Onlar özel gereksinimleri
olan çocuklar. Davranıs bozukluğu gösteren
ya da zekâ geriliği olan öğrenciler diye yanıt verdi.”
“Öyleyse neden yoklama kâğıtlarındaki zeka
katsayıları o kadar yüksek?”
“Onlar zekâ katsayısı değil ki. Okuldaki dolaplarının
numaraları.”
“Hiç önemli değil.”

kaynak: * Linda Kavlien-Popov, Tavuk Suyuna Çorba

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

lütfen yorumunuzu buraya yazınız .